

Bir öğretmenim oldu, hayatım değişti
Bu blog için ilk yeni yazımı 24 Kasım Öğretmen günü için yazıyorum ve bunun benim için özel bir anlamı var.
Öğretmenler Günü yerine Öğretmen Günü ya da Öğretmenin Günü demeyi açıkçası daha çok tercih ediyorum. Böylece dışımızda değil, daha çok içselleştirdiğimiz bir olgudan bahsediyor olacağız.
Bir öğretmen bir insanın hayatında ne kadar etkili olabilir?
Bunu kendi hayatımdan bir hikaye ile anlatmak istiyorum.
“İlkokul sonrası hazırlık sınıfı.
Türkçe dersimize aynı zamanda bizim koridorun müdür muavini olan Yılmaz hocamız geliyor. Konumuz hikayeler ve bir hikaye ödevi. Ben çok sevdiğim Ömer Seyfettin’in “Diyet” hikayesini ödev olarak almışım. Hikaye beni o kadar etkilemiş ve içine almış, ödevi öyle ciddiye almışım ki karakterler, ana fikir derken ödev teslim zamanı gelmiş, ben hala şekil şartları ile uğraşıyorum. Derslerim de çok iyi, zaten çalışkan bir öğrenciyim, özgüven sağlam, hocaya mazeret belirtip “hocam ben yetiştiremedim, Pazartesi vereceğim” diyorum.
Pazartesi de gayet güzel bir şekilde delgeçle delip sonra da fiyonkla bağlayıp – gülmeyin, o zamanlar öyle yapardık, en iyisi de oydu 🙂 – gayet emin ve vakur bir şekilde hocaya götürdüm ödevi. Yılmaz hocam, şöyle bir gözlerimin içine baktı, “bu ödevi alamam, zamanında getirecektin, zamanında eksik de olsaydı bir değeri olurdu ama artık bir değeri yok, ödevi teslim eden arkadaşların not alacaklar sen almayacaksın” dedi.
Şok oldum, hocam ama falan derken, ödev elimde kalakalmıştım. O zamanlar, iyi hatırlıyorum, çok tepki göstermiştim içimden, ama sonraları Yılmaz hocanın bana “zaman yönetimi” hakkında en önemli dersi verdiğini anladım. O zamandan beri eksik de olsa bir işin zamanında yapılmasının ne kadar önemli olduğunu biliyorum. “
Ölü Ozanlar Derneği – John Keating : “Günü Yakalayın”
Öğretmen diyince bir de Ölü Ozanlar derneği” filmindeki “ John Keating’i hatırlarım.. Çocukların “kaptanım” diye çağırdıkları öğretmenleri. Geleneklere olan bağlılığı ve katı disiplin kurallarıyla ünlü Welton Akademisi’nin bu sıra dışı edebiyat öğretmeni onlara tek bir şey söyler : “Günü yakalayın !”
Öğretmen Günü dediğimizde ne hissediyoruz?
Bu gün için yüreğimizde hissettiğimiz en derin duygu ne?
Bir nevi koltukların kabarması mı, tatmin olmuşluk mu, kayıtsızlık mı, yoksa bir güvensizlik, huzursuzluk, geleceğinden emin olamama duygusu mu?
Öğretmenler Günü bize ne hissettiriyor?
Klasik “Öğretmenler Günü” klişelerini biraz bırakıp kendimize biraz daha yakından bakalım…
Yapılan bazı araştırmaların sonuçları : %83’ünün bankaya borcu var, %25.7’si ek iş yapıyor, çoğunluk öğretmenlik mesleğinin en itibarlı dönemlerinden birinde olduğunu düşünmüyor. %66’sı öğretmenler odasında kendisini özgürce ifade edemiyor, %52’si görevden alınma korkusu yaşıyor.
Bu arada Muhammet Yılmaz hocamızın yaptığı bir anket sonucu da oldukça ilginç :
“Öğretmenlerinizin hangi özelliği onlara karşı olan tutumunuzu olumlu yönde etkiler?” sorusuna öğrencilerin % 75’i “Güzel konuşmaları” ve “Etkili ders işleme becerileri” olarak cevap veriyor.
“Öğretmenlerinizin hangi davranışları üzerinizde olumsuz bir etki bırakmaktadır” sorusuna ise %39’u “hakaret derecesinde kırıcı konuşmaları – kişilik haklarımızı çiğnemeleri ve bizi rencide etmeleri” şeklinde cevap verirken, “adaletsiz not vermeleri ve kötü ders işleyişleri” diyenlerin oranı ise buna göre sadece %32.
http://www.muhammetyilmaz.com/content/ogrencilerin-gozuyle-ogretmen-davranislari%E2%80%9D-anket-sonuclari-%E2%80%93-1/847#sthash.1gyL3ztR.dpuf
Çocuklarla birebir saygı-sevgi ilişkisi
Bu sonuçlar da çocuklarla birebir saygı – sevgi ilişkisinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Bu nedenle öğretmen olmak sadece çok iyi fizik, matematik, tarih bilmek değil, bir çocuğun gözlerinin içine bakıp ondaki geleceği görebilmektir.
Bir öğretmen sadece fizik, kimya, matematik, coğrafya, tarih, edebiyat vb. branş öğretmeni olmakla kalmaz.
Bir öğretmen öncelikle hayat öğretmenidir, öğrenciye rol model olur ve onu hayata hazırlar.
Bu nedenle öğretmen sadece öğreten değildir, aynı zamanda öğretim çağındaki bir nesilin gidişatını ve rotasını belirleyendir.
Elbette teknolojik gelişmelerin öğretmenin rolünü nasıl etkilediğine de iyi bakmak lazım.
Artık bilginin her yerde olduğunu ve bilgiye her yerden ulaşılabildiğini hepimiz biliyoruz. Artık bilginin kendisi değil, bilginin işlenmesi ve yorumlanması çok önemli.
Bilgiye her yerden ulaşılıyor olması kişiyi bilgi yönünden çok zengin kılarken, bazen de yanlış ve manipülatif bilgiyle yetinen bir kişiyi bilgisiz ve hatta yanlış bilgiyle başbaşa bırakabiliyor.
“Post-Truth” dediğimiz yani Gerçek sonrası ya da gerçek ötesi dediğimiz bir iletişim çağındayız.
Burada öğretmenin rolü çok daha önemli, artık bir öğreticiden çok bir moderatör, yorumlayıcı ve hızlandırıcı olarak ortaya çıkıyor.
Bilgi her yerdedir, öğretmen konuyu verir. Öğrenci dersi online olarak evde zaten almış olacaktır, öğretmen ise bilgiyi aktarma yerine bilgiyi işleyecek, yorumlayacak ve öğrencinin bu bilgiyi hayata geçirebilmesi için beceri ve deneyim kazanma çalışmalarına önem verecektir.
Artık belirli saatleri olan dersler, yerini öğrencilerin seçerek katılacakları uygulama-simülasyon, beceri kazanma atölyelerine bırakmıştır. Öğretmen de ders anlatmayı bırakmış, ve uygulama-simülasyon yaptırmaya başlamıştır.
Keating’in öğrencilerinin mağaradaki şiir okuma ve okuduklarını bir tiyatro gibi sahnelemeleri de bir simülasyon değil midir?
Peki öğretmenin bu yeni çağda değişmeyen rolü ne olacak? 11-13 Kasım tarihlerinde yapılan Teknoloji ve Eğitim Konferansında, Elvan Tongal hocamın cevabı ile bitireyim.
“Öğretmenin gelecekte de değişmeyecek rolü, öğrenci ile kurduğu birebir duygusal bağ olacak.”