

Sizin de bir “Mutluluk Adanız” olabilir 🙂
Mutluluğun bir formülü var mıdır dersiniz? Hep beraber şimdi Google’a girsek, “mutluluk formülü” ya da “happiness formula” diye yazsak neler çıkar karşımıza.
Durun hemen değil, yazıyı okumayı bitirin bakarsınız. Ben baktım, keyifli bir yolculuk.
Biz formülleri bırakıp biraz tarih yolculuğu yapalım.. Tarih boyunca mutluluk bireyin gelişimine bağlı olarak değişik süreçler geçirmiş tabii ki..
Bireyin o denli önemli olmadığı, köleci ve feodal toplumda zaten insan öncelikle sahibinin ya da toprak sahibinin mutluluğu için çalışabiliyordu.
Kapitalizm kısmi bir “özgürlük” aşılasa da hala “fabrika sahibi”nin mutluluğu ön planda idi. 19. Yüzyıl kapitalizmi, çalışanın “tekrar çalışma gücünü sağlamaya yetecek kadar” ücret aldığı ve sermaye birikimini sağladığı dönemdi.
Bunu zamanında güzel bir deyişle “önce pastayı büyütelim” sözü ile tanımlamak mümkündü. Yani “pastayı yiyeceğiz ama önce bir pastayı yapalım, büyütelim herkese eşit bir parça verecek hale gelsin, sonra paylaşalım.” Ancak iştah çoktu ve büyütme çabası hiçbir zaman paylaşmaya sıra gelmiyordu.
İnsanlar birlikte pastayı büyütmekle uğraşa dursunlar, kimi sadece pastanın kenarında kalan kırıntılarla yetinirken, kimi üzerindeki çileği ilk alan oluyordu. Kader böyle, dünya böyle kurulmuş diyebilirsiniz tabii ki. :-))
Kapitalizmin, kendi içinde evrilmesi ve bilgi çağına girilmesi ile birlikte kol-kafa emeği arasındaki farklar azaldı, “zincirlerinden başka kaybedeceği hiçbir şeyi olmayan” eski proletarya kavramı değişti, tüm üretim süreci digitalleşirken bireyin önemi de daha çok arttı.
Ve bununla birlikte bilgi bir anda tarihte hiç olmadığı kadar önemli oldu. Bilgi, teknoloji ve inovasyon yirmi yıl içinde başta petrol şirketleri tüm eski tröstleri aşağıya iterken ön sıralara teknoloji, internet ve sosyal medya devlerini yerleştiriverdi.
Aynı zamanda bilginin bu kadar önemli olduğu çağda, “beyaz yakalı” tabir ettiklerimizden başlayarak çalışanlar bireysel gelişimi ve mutluluklarını keşfettiler.
Tarihte bu denli yoğun ve yaygın bir tüketim ancak bu çağda mümkün olabilirdi. Yani artık firma sahipleri, fabrika sahipleri “önce biz mutlu olalım, sonra sen de mutlu olursun” demekte eskisi kadar yüksek ses çıkaramıyorlardı.
Karşıdaki de şunu demeye başlamıştı çünkü. “Senin ya da firmanın, işletmenin, fabrikanın mutlu olması umurumda değil, eğer ben mutlu olursam sen de mutlu olabilirsin.”
İnsan kaynaklarının doğuşu ile bu düşüncenin ilgisi nasıldır, konuyu bilenler araştırsın. 🙂
“Mutluluk” konusu bugünlerde bir numara
Bugünlerde “mutluluk” konusu bir numara… Son bir ayda 3 kez “mutluluk”, “mindfullness”, “anda kalma” etkinliklerine katıldım. Çok da takip etme çabası içinde olmadan.. Kulakları çınlasın belki de bu işle uğraşanların çevremdeki çokluğundan mıdır nedir? :-)))
Ve hep birlikte mutlu olmak için koşuşturuyoruz.
Geçen gün katıldığım Yönetim.2.0 etkinliğinde Gelecekhane kurucusu Halil Aksu birlikte çalıştığı genç arkadaşlara bir ofisin o kadar da gerekli olmadığını anlatırken, arkadaşlardan biri şöyle demiş : “Hocam bizim bir ofise değil ama, bir araya geleceğimiz bir yuvaya ihtiyacımız var.. “
Ne tesadüf ! Ben de bugünlerde kendi “Hikaye Anlatıcılığı – Story Telling” girişimi için adımlar atan KariyerİST’li bir arkadaşıma şunu söylemiştim :
“Biz hep birlikte kendi “Mutluluk Adamız”ı oluşturuyoruz! “
“Bizim bir yuvaya ihtiyacımız var” ifadesini görünce aklımdan bu yazının başlığı geçiverdi : “Sizin de bir “Mutluluk Adanız” olabilir… :))
Ve bu sözcüğü söylediğim anda, yıllar önce okuduğum Aldous Huxley’in hem bir ütopya – hem de bir kara ütopya olan “Ada “ romanı geldi aklıma.. (okumanızı tavsiye ederim.. )
Kitabın başında ilk sayfanın başında şu sözcük karşılar sizi : “Bir ideali kurarken her şeyi isteyebiliriz, ama imkansız olandan sakınmamız gerekir.”
Mutluluğun bir formülü var mıdır diye sormuştuk yazımızın başında.. Mutluluğun formülü basit aslında : “pastayı büyütmekle pastayı paylaşmak arasındaki dengede” yatıyor mutluluk.
Önce ben mutlu olacağım, sonra sen olabilirsin bencilliğinden “birlikte mutlu olabilir ve sürdürülebilir bir dünyada birlikte yaşayabiliriz“ noktasına geçiş…
“Mutlu Şirketler”e geçiş
Yani çalışanlarıyla hep birlikte mutlu olan kurumlara , ya da “Mutlu Şirketler’e “ geçiş…
Nasıl peki ? O da başka bir yazının konusu olsun.
Belki ilk olarak insanoğlunu tarih boyunca mutlu eden en önemli unsurdan merak ve yaratıcılıktan yani günün deyimiyle inovasyondan başlarız..
Hepinize güzel bir hafta diliyorum..