

Uzun zamandır yazı yazmadığım bloguma önce bir merhaba diyeyim ve uzun süredir benden bir yazı okuyamayan izleyicilere de yeniden başladığımı haber vermiş olayım.
Yaşamın içinde aktif olmanın bazen bir bedeli oluyor. O da yaşadıklarını yazamamak. – ki yazmayı ne kadar çok sevdiğimi bilirler yakın dostlarım.
Oysa yaşamak mı yoksa yazmak mı diye bir tercih yapacak olsam yaşamayı tercih ederdim, yazmayı değil. Çünkü yazmayı düşündüğünüz zaman “anda kalmak” ve “derinleşmek” pek mümkün olmaz. O yüzden “yaşanan aşklar” da çoğu zaman yazılamaz, yazılanlar genelde “yaşanamayan aşklardır”. 😉
Belirsizlik Çağında Yılmazlık
Belki de bu yüzden bu “pandemi” döneminde yaşadıklarımı, yaşadıklarımızı yazmaya pek fırsat bulamadım. Ama artık öyle bir zaman geldi ki, o yaşanmışlıkları taşıyamıyor, sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum.
İşte bu yazı dizisinde “yaşanamamış bir aşkı” değil ama “yaşanmış ve hala yaşanmakta olan bir “belirsizlik” krizini sizlerle paylaşacağım.
Bir dizi yazı düşünüyorum. Teorik yazılar olmayacak bu yazılar… Tanımlar ve arka arkaya sıralanmış kavramlardan ibaret de olmayacak, çünkü o tür yazıları her yerde görebilirsiniz, amacım size bir tekrar yapmak değil. Bu yazılarda deneyimlerimi, yaşanmışlıkları yazacağım ve günümüzde en çok kullandığımız kavramlarla nerelerde nasıl çakışıyor, bunları ele alacağım.
Resilience : Yılmazlık ya da Duygusal Dayanıklılık
Resilience – ya da benim Türkçe’de kullanılmasında en çok tercih ettiğim şekliyle “yılmazlık” bunlardan biri. “Duygusal dayanıklılık” olarak da kullanılıyor son zamanlarda, ancak ben bu şekildeki bir Türkçe çeviriyi pek doğru bulmuyorum, “resilience” kavramının duygusal dayanıklılık kavramı ile açıklanmaya çalışıldığından çok daha derin bir anlamı olduğunu düşünüyorum.
Bu anlamda “resilient” yani “yılmaz” kavramı da çok ilgimi çekiyor. Kendimle özdeşleştiriyorum belki de. Kelimelerle ifade etmek zor, ancak Pandemi süresinin başından beri hareket tarzım, bu kelimeye çok uyuyor gibi.
Kariyer Tasarımı ve “Yılmaz” olabilme becerisi
Kariyer danışmanlığı, kariyer ve yaşam tasarımı ile uğraşıyorum. 2018’de çıkmış, KÖK Kişiye özel Kariyer diye de bir kitabımız var. Yaşam ve Kariyer becerileri diye tanımlanan beceriler arasında en önemlisi nedir derseniz, “resilient” olmak yani Türkçe ifadeyle “yılmaz” olabilmek diyebilirim.
“Yılmaz”, ifadesi hiçbir zorluktan yılmaz, problemlerin üstüne gider, problemi bir “şikayet” konusu olarak değil, çözümlenmesi gereken bir konu, hatta bir “fırsat” olarak görür, bir “kriz” anında bunun başına neden geldiğini düşünmek yerine krizden en az etkilenecek yolu ve çıkışın yolunu bulmaya çalışır.
Pandemi süreci ve kişisel hikayeler :
Pandemi süreci tam bu bu “yılmazlığın” test edildiği bir zaman olarak yaşandı.
Herkesin farklı bir hikayesi, var bu süreçte ve ben bu hikayelerin yazılması gerektiğini de düşünüyorum. Çünkü felaket ve ani kriz dönemleri, kişilerin kişilikleri ve nasıl davrandıkları ile ilgili çok önemli ipuçları veriyor.
Benim hikayem şöyle başlamıştı :
Türkiye’deki ilk vakadan 15 gün önce #coronavirüs benim gündemime çoktan girmişti, Daha Ocak başından itibaren uluslararası kanallarda Çin’de korona virüsün gelişimini izliyordum. O sırada kızım Milano’da üniversite’de okuyordu. Milano’nun da yakınında olduğu Lombardiya bölgesi karantinaya alınıp okulun bir hafta tatil olmasının ardından, pek gönüllü olmasa da 25 Şubat’ta İstanbul’a gelmişti.
Daha KÖK Kariyer TASARIMI programını okulda henüz başlatmıştım ki…
Ardından günler hızla geçti. 10 Mart 2020 Salı, benim için özel bir gündü, o gün, TED İsparta Kolejinde 3 ay sürecek KÖK Kariyer Tasarımı programını başlatmak üzere İsparta’ya uçmuştum. Tam gece yarısını geçmişti ki, Türkiye’de ilk #corona vakası açıklandı. Şansa bak. !
Ertesi sabah 11 Mart’ta okulda, KÖK Kariyer Tasarımı Proje Başlangıç ( Take Off) toplantısını ilk vaka haberinin gölgesi altında yaptık. Bir okul yöneticisi olmanın ne kadar sorumluluk taşıyan bir pozisyon olduğuna o gün bir kez daha şahit oldum.
O gün Rehberlikten sorumlu Md. Yrd. Gülin hocam ile birlikte, KÖK Kariyer Tasarım Programının ilk ay takvimini netleştirdik. O hafta Çarşamba ve Perşembe günleri okulda yoğun bir program kapsamında öğretmen eğitimleri, 9 ve 10. sınıf öğrencilerine Kariyer Tasarımı seminerlerini yaptım. Haftaya ise uygulamalı atölye çalışmaları başlanacaktı.
Perşembe akşamı Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından okulların tatillerinin öne alınacağı açıklanınca, Cuma günü 11. sınıf öğrencileri ile son semineri ve öğretmen eğitimini yapıp okullar Nisan başında açıldığında programı devam ettirmek üzere İstanbul’a döndük.
Kısa sürmeyebilir, bir şekilde yapmalıyım, peki nasıl ?
Ancak ben okulların tekrar açılacağına pek ihtimal vermiyordum. Aklımda hep şu düşünce şu vardı: Bu kısa sürmeyebilir, farklı bir önlem almamız lazım. Bu programı bir şekilde yapabilmeliyim. Peki ama nasıl?
10 Mart günü, henüz vaka açıklanmadan şu tvitleri atmıştım :
- 10 Mart: “#onlineeğitim ve #uzaktaneğitim i şimdiden ciddiye alıp hazırlıklar yapmalı. Bunu bir dijital dönüşüm süreci olarak ele alıp hazırlanmalı. Çağla, -kızım- okul kapanınca İtalya’dan döndü ve okul zorunlu uzaktan eğitime geçiyor şimdi. Biz ise zorunlu kalmadan buna başlamalıyız.”
- 10 Mart : “…. burada konuşulan konu, #onlineeğitim in okulun yerine geçmesi değil, okulların bu tür bir dijital eğitim olanakları konusunda hazırlık yapmaları. Zorunlu hale gelmemesi en büyük arzumuz, ancak zorunlu olmadan hazırlık yapmakta yarar var.”
- 10 Mart : “#coronavirus salgını nedeniyle okulları tamamıyla veya kısmen kapalı olan ülkeler listesi : (Kaynağı bilmiyorum, doğrulanmalı ) Şimdiden, henüz zorunlu hale gelmeden #onlineeğitim #uzaktaneğitim için çalışmalar başlatılmasında yarar var, ki hazırlıklı olalım. “
“Okullar kapanırsa bir daha açılamayabilir “
Ardından 12 Mart’ta okulların kapanması halinde tekrar açılamayabileceğini de yazmıştım :
- 12 Mart : “Gelelim #okullartatilolsun isteğine. Eğitimdeki sıkıntılarımız, sınıf sayılarının çokluğu, okulların kalabalık olması, uzun ders saatleri, vb. gibi konulardaki sıkıntılarımızı biliyoruz. Ancak virüs bu konulardaki sıkıntılarımızın çözüm aracı değil. Kaçarak ya da gözümüzü kapayarak çözüm bulamayız. Okulların bir süre için tatil edilmesi oldukça önemli her tarafı ile birlikte düşünülmesi gereken stratejik bir karardır. Çünkü okullar tatil edildiğinde evlerinde kalacak çocukların durumu,bunun salgına etkisi de düşünülmeli. Bir travmadan çıkalım derken başka bir travmanın içine düşmek de mümkün… Konuyu enine boyuna konuşmak, ne getirir, ne götürür konusuna bakmak önemli. Ayrıca okulları kapattıktan sonra, bir süre bir daha açamayabilirsiniz. Bunu da hesaba katmak gerekir. Son bir noktayı daha dile getireyim : Salgını atlatmak toplum olarak hep birlikte disiplinli, koordineli bir şekilde hareket etmekten geçer. Tek başına kendimizi ya da çocuklarımızı kurtarmak çözüm değil. Konunun ciddiyetinin farkında olarak, gerekli tüm önlemi alarak, panik olmadan hareket etmeliyiz. Tşkler. “
Ve bildiğiniz gibi okullar tatil oldu ve bir daha da açılamadı. Ağustos ayındayız, hala okullar açılsın mı, açılmasın mı bunu tartışıyoruz.
Yazıma, “Belirsizlik çağında Yılmazlık” diye başlamıştım. İşte hala, çok daha yoğun bir biçimde bir belirsizlik içindeyiz. Peki nasıl “yılmaz” bir davranış içinde olabiliriz?
Bu konuyu yazı dizisinin ikincisinde dile getireceğim.
Tekrar bu kez #online #çevrimiçi olarak başlıyordum.
Bu arada kendi açımdan hikaye şöyle devam etmişti. 11 Mart’ta sınıfta yüz yüze yapmak üzere başlattığım, KÖK Kariyer Tasarımı programını, okullar tatil olunca ertelemek zorunda kalmış, ancak 13 Nisan’da bu kez #online olarak programı tekrar başlatmıştım.
Virüs ve okulların kapanması kariyer programını yapmamı engelleyememişti, bir şekilde bu engeli aşmanın yolunu bulmuştum.
Hikayenin bu kısmını da yazı dizisinin ikincisinde anlatayım. O zamana kadar hoşça kalın.
Kamil Kasacı
Kariyer Danışmanı, Kariyer ve Yaşam Tasarımı
Bu yazı, ilk olarak LinkedIn hesabımda, 19 Ağustos 2020’de yayınlandı.
https://tinyurl.com/y6hgpb23