Çocuklar ve Geleceğimiz
Pazar günü bir misafirimiz vardı, adı İpek. 3.5 yaşında. Annesi ve babası ile ziyaretimize gelmişlerdi.
İpek önce pek sokulgan değildi, annesinin koltuğunun arkasına saklanıyor benimle göz göze geldiğinde hemen gözlerini kaçırıyor, ara sıra babasının bacaklarının arkasına saklanıyordu. Çocukların üzerine gitmem pek, üstlerine gittiğimde kaçacaklarını da bilirim, onların gelmelerini beklerim. O beni uzaktan süzerken, ben de ona gözle mesaj veriyor, bazen çağırıyor ama ısrar etmiyordum.
Sonra yavaş yavaş ortama ısındı, annesinin kucağından indi, benimle temasa geçmeye başladı, benim adım “Adam ” idi. Yavaş yavaş bana kolonyasından ikram etmeye ve konuşmaya başladı. Ardından bir gezintiye çıktık, yakınlardaki antik kente gittik, gün batımını izledik.
Ve İpek, o süre boyunca tüm hünerlerini gösterdi, biz masadan sohbet ederken bir çay bardağı içinde yemek yaptı, sonra yemeği çay tabağında ikram etti. Annesinin söylediğine göre kendi başına hiç ses çıkarmadan oyun oynayabiliyormuş. Hatta bir seferinde doktora gittiklerinde bir saat boyunca sadece iki kez annesini çağırmış. Meraklı, oyun ve oyuncak üretebiliyor, yolda bir sopayı olta yapıp balık tuttu mesela. İyi iletişim kurabiliyor, herkesi bir arada tutmaya çalışıyor. Hesap ödemek için kalktığımda arkamdan – bekle beni, bekle beni – diye koşmuş, ben farkında değilim.
2040 yılına geldiğimizde ne olacak?
Sonra düşündüm, İpek 20 yıl sonra 23.5 yaşına geldiğinde , iş hayatına atılma arifesinde onu nasıl bir dünya bekliyor olacak? Ve biz yetişkinler ona nasıl bir dünya bırakıyor olacağız? Acaba o sıralarda “Neuralink” projesi ve benzeri projeler ilerlemiş, beynin sırları çözülmüş ve beyin artık bilgisayarlara bağlanır hale gelmiş olacak mı? O hep sözünü ettiğimiz insan ve makinenin, bilgisayarların, yapay zekanın tek bir şekilde birleştiği “tekillik” gerçekleşmiş olacak mı?
Acaba iş hayatında şirketler, şirketlerdeki insan kaynakları bu meselenin ne kadar farkındalar? Bu “belirsizlik” ortamında kendilerine can suyu olacak, aktif, girişken, belirli becerilere sahip, yılmaz bireyler bulabilecekler mi? Mevcut eğitim süreci içinde acaba nasıl bireyler yetişiyor?
Belirsiz bir dünyaya nasıl çocuklar bırakıyoruz?
O, böyle belirsiz bir dünyaya hazırlanırken, acaba biz bu hazırlanma sürecinde ona nasıl rehberlik ediyoruz? Sorular beynimi kurcaladı durdu, biraz mesleki hastalık diyebilirsiniz, bir çocuk, bir genç gördüğümde onun geleceğini, kariyerini düşünmekten kendimi alamıyorum. İpek’i de analiz ederken onun 25 yaşında bir yetişkin olarak nasıl biri olacağını hayal etmeye çalıştım.
Onun bu merakını, sopadan olta yapma yaratıcılığını ne kadar koruyabilecek, destekleyebileceğiz acaba? Ondan bir yaratıcı girişimci, bir araştırmacı, bir analist, bir mucit, bir lider çıkarabilecek miyiz? Yoksa onu belirli işleri yapmaya muktedir basit bir uzman olmaktan öteye götüremeyecek miyiz? Onu da sınav kaosu içinde yaşam içerisinde yolunu bulmasına yardımcı olmayacak test problemleri ile karşı karşıya mı bırakacağız? LGS, YKS barajları ile onu zorlayacak, ama hayat barajı karşısında yenik düşecek bir hale mi getireceğiz?
Bu aralar iki eğitim kitabını birlikte okuyorum, onların yanında da kütüphanemden eski bir kitabı buldum, bir anı/anlatı kitabı, çok okumak istemiş, vakit bulamamıştım, şöyle diyor kitabın ( 1 ) sonunda :
31 Ağustos’ta okulların “uzaktan eğitim” yoluyla da açılmış olması “okulların rolü” konusundaki tartışmaları da tekrar gündeme getirdi. Okullar ne içindir? Eğitim : Bir Kitle Eğitim Silahı’nda John Taylor Gatto, şimdiki okulları şöyle yorumluyor ( 2 ) John Gatto, 1990’larda, New York’da üç yıl üst üste yılın öğretmeni seçilmiş. Ardından okulu bırakarak kendi deyimiyle “okulun azılı bir düşmanı” olmuş, 30 yıllık bir öğretmen.
Onun söylediklerini bir an için unutalım, peki 2001’de Okul Reformu Liderlik Merkezi’nin kurucusu ve CEO’su Phillip C. Schlechty’nin yazdıklarına ne diyeceğiz (3) :
Soruların cevaplarını aramaya devam ediyoruz. Bu iki kitabı okurken dikkatimi çekti. 2009’dan beri birçok proje, çalışma, etkinlik ve yazıda bu cevapları biz de bulmaya çalıştık. Sonuçta 2018’de yazdığımız KÖK, Kişiye özel Kariyer kitabında hepsini bir araya toparladık.
Kişiselleştirme, kişiye özel kariyer, kişisel profil
Belki biraz kendimize torpil yapıyor olabilirim, ancak tüm yollar KÖK’e çıkıyor. Kitapta sözünü ettiğimiz, kişisel kariyer, kişiye özel konumlandırma, kişisel profil, portfolio gibi kavramlar artık daha çok gündemimizde.
Covid-19 ile birlikte belki 5-10 yıl sonra gündemimize girecek, uzaktan çalışma ve uzaktan eğitim gibi konular gündemimize girdi. Artık kişiye özel eğitim ve kişiselleştirme meselesini daha çok konuşacağız. Ben de bu konuları paylaşmaya devam edeceğim. Aşağıdaki her üç kitabı da öneririm. Kitapları okuduğunuzda mevcut dünyanızın alt üst olması ihtimali var, ama dünyanın altının üstünden daha kıymetli olmadığını nereden biliyoruz ki? Eğer bu kitapları KÖK – Kişiye özel Kariyer ( 4) kitabı ile birlikte okursanız o zaman çözümleri de bulacaksınız.
İyi okumalar….
1) Tamaro, Susanna. (2002) Yüreğinin götürdüğü yere git. İstanbul, Can Yayınları, 72. basım. sy. 158.
2) Gatto, J.Taylor. ( 2018) Eğitim Bir Kitle İmha Silahı. İstanbul, Edam Yayınları, 2. basım. sy. 19.
3) Schlechty, Phillip C. ( 2014 ) Okulu Yeniden Kurmak, İstanbul, Nobel Yayınları, 3. basım. ( Orijinali Shaking Up The School House, 2001. )
4) Kasacı, K, Güleç, M. (2018) KÖK – Kişiye özel Kariyer. İstanbul, Ceres Yayınları.
Not : Yazı ilk olarak LinkedIn hesabımda yayınlandı.
https://www.linkedin.com/pulse/%C3%A7ocuklar%C4%B1m%C4%B1z-gelece%C4%9Fimiz-e%C4%9Fitim-kariyer-ve-ipek-kamil-kasaci/
1 Yorum. Yeni Yorum
Okulsuz toplum olamaz. Olur tabi ama nasıl biliyor musunuz? Gelişimden, değişimden,ilerlemeden uzak olur. Yetinmekle olur. İlkel kabilelerde olur. Şarkıyı dinlersiniz sadece albümü değil. Ekranı görürsünüz sadece. Yavan olur. Kendi başınıza araştırarak nereye kadar? Okulda etkileşim olmadan eğitim olmaz.