Rahatsız ol ! Farkında ol!
Günlerdir tercih konusunu konuşuyoruz. Herkes bir şekilde bu konuya değinmek durumunda kalıyor. Önce lise tercihlerini konuştuk, şimdi de üniversite tercihleri gündemde.
Peki bu tercih konusu önemli mi? İsterseniz sayılara bakalım. Lise için bir milyonu aşkın öğrenci, üniversite sınavında ise 2 milyona yakın öğrenci, toplamda 3 milyon öğrenci tercih yapıyor. 4 kişilik çekirdek bir aile ve yakın akrabaları düşünürsek, teyze, hala, dayı, amca, yakın arkadaşlarla birlikte yaklaşık 20 milyonluk bir kitlenin yakından ilgilendiği bir konu.
Yani nüfusun dörtte birinin yakından hissettiği ve çocukların geleceğini ilgilendiren bir konudan uzak kalmamız mümkün değil.
Kariyer, kariyer ve kişisel gelecek tasarımı konusunda on yıla yakındır sahada üniversiteli, liseli, ortaokullu öğrencilerle yakın temas içinde olan biri olarak sizinle biraz sohbet etmek istiyorum.
Bu konuda son dönemde Selçuk Şirin hocamın “Rahat ol” yazısından ve bazı paylaşımlardan örneklerle konuyu açmaya çalışacağım.
Öncelikle şu “rahat ol” ya da “o kadar da önemli değil” düşüncelerini ele almak istiyorum.
BOŞA GEÇEN YILLAR
Evet doğru, dünyanın en önemli tercihi değil ve insanlar bitirdikleri bölümden çok farklı işler yapıyorlar. Yani iş ne bununla başlıyor, ne de bitiyor, ama bu bir sorunun işareti değil mi? İnsanlar 4 – 5, bazen daha uzun yıllarını verdikleri bölümlerden çok farklı konularda işlerini sürdürüyorlar. Elbette hiç bir şey boşa değil, ama öğrencilerin hayatın en önemli yıllarını hiç kullanmayacakları dersleri ve konuları işleyerek geçirmeleri zaman kaybı değil mi?
Selçuk Şirin hocam da “rahat ol” diyor, “bu tercih hayati bir seçim değil.” Evet doğru, söylediği gibi “hayat çoktan seçmeli bir sınav değil.Verdiğimiz kararların hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğu yıllar sonra anlaşılabiliyor”
Peki bu nedenle verdiğimiz kararlar, yaptığımız tercihler önemli değil mi? Yani bir hedefimiz olmamalı mı, eğer zaten her şey değişecek ise, hiç bir şey yapmamalı mıyız?
Elbet her iki dostumuzun da bunu kasdetmediğini biliyorum. Ancak vermemiz gereken mesaj “rahat ol” mu?
ÜNİVERSİTE ÇOK GEÇ !
Üniversite ve bölüm için bir tercih yapılması için çok geç kalındığını düşünüyorum. Kariyer yolculuğu, çok çok önceleri çocuğun ilgi alanını, meraklarını, yaratıcılığını keşfedeceği okul öncesi yıllara kadar gidiyor. Elbette o sırada adı “kariyer “olmayacak, ancak üniversite ile ilgili kararların çok önceden, en geç lisede alınması gerektiğini düşünüyorum. Yani “rahat ol” dediğimiz öğrenciler, zaten bu konuyu düşünmeyerek bugüne gelmişler. Öte yandan bunun sorumlusu da onlar değil, çünkü bizler onları gelecekleri için düşünmekten alıkoyan bir sistem yaratmışız.
Bizler, yani bu eğitim sistemini organize edenler, veliler, anne babalar onları “aman iyi bir liseye gir, sonra da iyi bir üniversite kazan, sonra hayatın garanti” diyerek yanlış bir yola sokmuşuz.
Çocuklar ve gençler de bizim o çizdiğimiz yolda, en iyi okulları, üniversiteleri kazanmaya çalışıyorlar.
Öte yandan sınavı sürekli değiştiriyor, sınavda fazla birinci çıkmasın diye kolay cevaplanamayacak sorular hazırlıyoruz, sonuçlar ise içler acısı.
Oysa bir yandan da her öğrenci farklıdır, farklı öğrenir, farklı yetenek ve becerileri, farklı güçlü yönleri vardır diyoruz. Sonra da onları matematik sorusu ağırlıklı bir sınava sokuyoruz. Tüm tercih danışmalarının birleştiği konu şu: Sayısal öğrenciler üniversite sınavında daha şanslı. Mesele sadece 20 – 30 doğru Yabancı dil neti olan bir öğrenci sadece daha iyi matematik sorusu cevapladığı için.75 neti olan bir öğrencinin çok çok önüne geçebiliyor. Bu sadece yabancı dilde değil, hukuk, finans gibi alanlarda da geçerli. Sınav “sayısal” öğrenciler için hazırlanmış gibi.
Peki sayısalcı ya da sayısal öğrenci ne demek? Böyle bir kategori var mı hayatta , evet biz onuncu ve 11. 12. sınıfta böyle ayırıyoruz, peki şimdi hemen başınızı çevirin bakalım, çevrenizde sayısalcı diyeceğiniz kaç kişi çıkar?
ÖĞRENCİLER ÖĞRENİMİNİ YARIDA BIRAKIYOR !
Burada bir yanlışlık var… Size iki veri vereyim:
1) Geçen yıl, 408.000 öğrenci üniversite öğrenimini yarıda bırakmış ve bu sayı bir önceki yılın iki katı. Toplam 5 yılda üniversite öğrenimini yarıda bırakan ya da donduranların sayısı 1.5 milyona ulaşmış !!!
2) Üniversite sınavına girenler arasından her yıl aşağı yukarı 600.000 öğrenci, “mezuna kalarak”, herhangi bir tercih yapmayarak, bir bölüme kayıt yapmayarak bir sonraki dönem tekrar sınava giriyor.
Bu iki veri, bizim üniversite seçme ve yerleştirme sistemimizin ne kadar verimsiz olduğunu gösteren iki gösterge.
İşte “tercih” meselesinde ne kadar hayati bir noktada olduğumuzu gösteren bir konu. Belki de tekrar sınava giren öğrenciler, 3-4 kere şansını deniyor ve istediği bir yere de giremeyince, deyim yerinde ise, hayata küsüyor. Sizden ricam onları dinleyin,üniversiteye giriş hikayelerini sorun, ne dramalar var, göreceksiniz.
O nedenle öğrencilere şu çağrıda bulunmak isterim : “Rahat olma”, biraz “meraklı, eleştirici, araştırıcı, sorgulayan”, biraz da rahatsız ol”. Ama en önemlisi Farkında ol!
SIRALAMALARA DEĞİL, KENDİNE BAK !
Selçuk hocam yazısında, “sıralamalara bakmayın aynaya bakın” diyor çok haklı olarak.. . “Bu sıralamaları bir kenara bırakın ve aynaya bakın. Tutkunuz nedir? Hayattan en büyük beklentiniz nedir? Ya hayalleriniz?” Evet bu nedenle tercih yaparken bölümlerin sıralamalarına bakmadan önce kendi “en iyi sıralamanızı” yapın.”
Çok doğru, bir farkla .. Buna çok daha önceden, lise çağından, hatta ortaokuldan başlamak gerekli. Çünkü “benim tutkum ne? Hayallerim neler? Hayattan beklentim ne ” gibi sorulara 15 gün içinde cevap bulunması çok da kolay değil.
Öte yandan tutku, hayal, beklentiler gibi soyut konulara gelmeden önce yapılacak şeyler var. O da kendini tanımak, güçlü yönlerini keşfetmek. İlgi alanları, merak ettikleri, sevdikleri, yetenek ve becerileri, kısaca güçlü oldukları yönleri keşfetmeli. Ve kendi geleceğini, kariyerini de bu güçlü yönler üzerine kurmalı.
MESLEK SEÇİMİ YERİNE ALAN BELİRLEME
ÜNİVERSİTE Mİ ? BÖLÜM MÜ?
Selçuk Şirin hocamız yazısında,”Bölüm değil, Üniversite seçin” diyor. Ve ekliyor : “Sıradan bir üniversitenin iyi bir bölümündense, iyi bir üniversitenin sıradan bir bölümünü tercih edin.”
Yani diyelim, bir öğrenci soruyor :”İTÜ Elektronik Haberleşme istiyorum, 4.480 sırada, sıram tutmuyor, 92.000, 93.000. sıra ile Kimya ya da Tekstil Müh. mi yazayım?”
Bu pek anlamlı gelmiyor, elbette İTÜ’de okumak başka bir şey, katılıyorum, kampüs havası başkadır, ama okuyacağınız bölüm ve dersler önemli değil midir? Yatay geçiş yaparım diye düşünüyorsanız olabilir, ancak, yatay geçişler hiç kolay değil, yüksek ortalama istiyor, Ayrıca diyelim ki, “Bilgisayar Müh. İng. ( 3670 sıra) istiyorum ama, Maden Müh. (130.000) kazandım ve okuyup mezun oldum.”Ama bilgisayara devam ettim, bu alanda bir işe yöneldim ve diyelim ki başarılıyım.
Peki İTÜ Maden mezunu olmak bana ne kattı? O 4 ya da 5 yıl ne oldu?
Elbette, #bölüm yerine #üniversite seçeneği kabul edilebilir, örneğin, İİBF fakülte bölümlerinin birinden mezun olmak artık çok şey değiştirmiyor, ama hangi üniversite olduğu önemli olabilir. Mesela girişimcilik aday için önemli ise, TÜMA’da memnuniyette 1. olan ve #girişimcilik konusunda ön almış durumda bir üniversite tercih edilebilir.
Genel olarak ise şu söylenebilir, Her türlü genelleme eksik ve dolayısıyla geçerli değildir. Çünkü her durum, her kişi özelinde ayrıdır ve farklı sonuç verebilir.
O halde, kısaca önce kendi kişisel özelliklerimizin farkında olmak, kendimizi tanımak, güçlü yönlerimizi keşfetmek ve bu özelliklere uygun olarak önce bir alan ve sonra da buna göre bir bölüm belirlemek en bilinçli ol olabilir.
O halde kısaca şunu söyleyelim mi?
Rahatsız ol! Farkında ol!
Kamil Kasacı
Not : Bu yazı LinkedIn’de https://www.linkedin.com/pulse/rahats%C4%B1z-ol-fark%C4%B1nda-tercihler-%C3%B6nemli-mi-%C3%B6nemsiz-kamil-kasaci/ adresinde 24 Temmuz 2019’da yayınlanmıştır.